HAYATINIZDAKİ OYUNLARA YETERİNCE HAKİM MİSİNİZ? 23 Kasım 2012 Aydınlık Kitap – Seza Özdemir Röportajı

90’lar Türkiyesinin kadın ve erkeğine bir bakış : “Oyun”

0aace914-fd3c-440c-8152-67e2feb6f5aa

 Oyunlar sadece çocukluğumuzda mı kaldı? Onların saflığı değil belki, ama oyun oynama içgüdümüzün gerçeklik ve sahtelik arasında tüm yaşamımıza yansımadığını inkar edebilir miyiz? Yazar Filiz Elasu, Haziran ayında Destek Yayınevi’nden çıkan “Oyun” adlı romanında; hayatımızdaki oyunlara 90’lar Türkiyesi’ndeki bir kumarhaneden bakmamızı sağlıyor. 90’lı yıllar nelere kadir değildi ki? Filiz Elasu anlattı.

Kitabın adı neden “Oyun” ?

“Oyun”, Türkçede bir dolu anlamı olan ilginç bir kelime. TDK’ya bakarsanız 9-10 anlamı var… Ama en önemlisi kitabın girişinde kısa bir metin var. “Oyun”, uzun yıllar önce yazdığım o metne verdiğim addı. Romanı da geçici olarak “Oyun” diye adlandırdım. Tüm arayış ve fikir değişikliklerime rağmen bir türlü “oyun”dan kopamadım.

HA KUMARHANE HA HAYATIMIZDAKİ OYUNLAR

Romanın ana mekanı olan kumarhaneyi (Casino) düşünerek sonradan başka anlamlar yüklediniz mi bu ada?

“Casino”, aynı zamanda birtakım şeylerin de metaforu, sadece insanların kumar oynadığı bir yer değil. Öyle olunca kumar, kişilerin seçimleri, hikâye örgüsüyle gelişen çeşitli oyunlar, ilişkilerdeki oyunlar bir şekilde kendini daha çok göstermeye başladı. Hepsi bir tür senfoni gibi birbiri- ne eklemlendi.

Romanda Semra, Melahat ve Uğur çok belirleyici karakterler. Birçok okur için roman bir kadın hi- kâyesi gibi görünebilir ama Uğur bu şartlanmayı kırıyor. İnsanın seçimlerinde sınıfsal ve cinsel kimliklerin etkisi belirginleşiyor sanki.

Üçü de farklı sınıflardalar, farklı cinsiyetteler. Bu anlamda evet, sadece bir kadın romanı değil. Kadının konumunu bir şekilde irdeliyor ama o insanların seçimlerini de irdeliyor. Burada farklı cinsiyetlerin birbirleriyle olan etkileşimleri de var. Aynı zamanda toplumsal, sınıfsal konumlarından kaynaklanan bir seçimleri var.

90’LARDA TÜRKIYE 

Tam bu noktada, romanın zamanı bilinçli bir tercih miydi? Neden 90’lar Türkiyesi?

Bilinçli tabii, çünkü 90’lar Türkiye’si çok önemli bir dönem. Bugün edebiyatta ağırlıkla 80 öncesi ve o dö- nem insanların başına gelenler betimleniyor. 1980 sonrasını bu şekilde işleyen pek yok gibi. Oysa 90’lar da, çok önemli Türkiye için.

Turgut Özal’la başlayan serbest piyasa ekonomisinin insanların yaşamını, seçim ve değerlerini yavaş yavaş etkilemeye ve bunun artık görünür olmaya başladığı bir dönem. Türkiye’nin liberal ekonomiye ciddi an- lamda eklendiği bir dönem. Bunun sonucunda yaşanan bir dolu politik olay… 80 döneminde içeriye atılmış sola, ayrıca entelijansiya ve gençliğe çok büyük bir darbe var. Bu arada kadın hareketleri de var. Sola inen ve ona travma yaşatan darbe, bir şekilde ka- dın hareketlerine bir boşluk bırakmıştı. Liberalleşmeyle de beraber bir palazlanma var o alanda. Tabii bunun arkasında aslında kadının ekonomik hayata katılımının artmasının da payı var. Bu, kadın erkek ilişkilerini de etkiledi. Ayrıca özel televizyonlar var. Kadının özgürleşmesiyle birlikte vücudunun, görünümünün, özgürlüğünün nesneleştirilmesi de söz konusu.

“TOPAL”LAR YA DA  OYUNCULAR TÜRKIYESI

Ayrıca o yıllarda bizim kuşak şunu duyar oldu: “Aman ha, uslu durun. Görüyorsunuz sizden önce dayı, amca ya da ağabeyleriniz şunu yaptı, başlarına neler geldi. Sakın politikaya yanaşmayın. Siz sadece kendi işinizi yapın!” Sonra üniversitedeyken “Sadece derslerini öğ- ren, diplomanı al, hayatını kurtar” dediler. Ser- best piyasa ekonomisiyle ve Özal’la birlikte birçok değerde değişim de başladı. “Gemisini kurtaran kaptan”, “Köşeyi dönmek”, “Benim memurum işini bilir”,

“Oyunu kuralına göre oynayacaksın”, “İşini bileceksin” anlayışı işte bu! Bu zihniyet dönüşümü ve bireycilik kapi- talizmle birlikte hayatımızı etkilemeye başladı. Bir yandan 28 Şubat var tabii. Refah-Yol hükümetinden sonra cemaatleşmenin ciddi anlamda başladığı da bir dönem. Zaten o zamanların karşı hareketiyle bugünleri yaşıyoruz. Bu roman, o yüzden hem o dönemi hem de bugünleri kapsıyor. Özellikle romanda Topal karakterinin ortaya çıkışıyla gelişen bölümler bugünlerin bir işareti.

“Topal” çok simgesel bir karakter. Yavaş yavaş vücuda eren biri. O dönem için insanın aklına “Kumar- haneler Kralı” geliyor. “Topal” adını özellikle mi seçtiniz?

O da, bilinçli bir seçimdi, evet. Ömer Lütfü Topal’ın “Kumarhaneler Kralı” olduğunu biliyordum. To- pal, aynı zamanda Türk edebiyatında da çok kullanılan bir lakap. Her yerde, tüm köy ve kasabalarda bir topal vardır. Bir prototiptir. “Topal”, hem o prototipe hem de o dönemde yaşananlara metaforik olarak gönderme yapıyor.

KADINLAR EDiLGEN VE MUTSUZ; PEKI YA ERKEKLER?

Peki az önce sözünü ettiğiniz zihniyet değişimi ve 90’lar kadının var oluş mücadelesini nasıl etkiledi? Sınıfsal kimliği belirleyici değil miydi?

Türkiye’de Tanzimat’tan beri modernleşme meselesi var. Bu da yüzümüzün Batı’ya dönük olmasıyla adlandırılıp biçimlendirilmiş. Politik bir seçim tabii ki. Türkiye’yi modernleştirme hep kadın üzerinden konuşulup tartışılıyor. Kadının modernleşmesi, özgürleşmesi, liberalleşmesi sanki bu modernleşmeyi sağlayacakmış gibi. Cumhuriyetin gelmesi bile tam olarak değiştirmiyor bunu. Kadın; doktor, öğretmen oluyor ama yine evine gidiyor, eşine, akrabalarına hizmet ediyor. Muhafazakâr kesimlerdeki gibi sadece “iyi eş”, “iyi anne” olmakla sınırlı değil aynı zamanda çalışıyor. Bu anlamda gerçekten liberalleşmiyor kadın. Cinsel anlamda da bu böyle, hâlâ bir dolu tabu var. Kadın hep edilgen, etken değil. Güç sahibi olan hep erkek olmuş bu toplumda.

“KUMARIN SONUNDA HEP CASINO KAZANIR”

Hayatı bir kumar masası gibi düşünsek, Filiz Elasu bu masada başında yapacağı seçimlerde neye dikkat ediyor? Bir kumar masası mıdır hayat ona göre?

(Uzun uzun gülüyoruz) Bazı yazarlar bol bol satir yapar. İnsanları güldüren şeyler yazarlar. Onların se- çimleridir. Ama gerçek hayatta çok ciddi insanlar olabilirler. Kitabımın adı “Oyun”. İçinde insanların hayatındaki oyunlara dair hikayeler var. Kumar var, o bir oyun… Bu beni mi yansıtıyor, benim seçimlerim mi? Hayır, bunu söyleyemem. Sonuçta o karakterlerin hem hepsiyim hem hiçbiriyim. Hayatı bir oyun olarak mı görüyorum? Hayır (Gülüyor). Belki de, aksine hayatı çok ciddiye aldığım için böyle bir kitap yazdım. Ancak ciddiye aldığımız bu hayatın içinde bizim dışımızda, bizim plan ya da çabalarımız dışında da birtakım şeyler oluyor. Rastlantılar oluyor, halk arasında “kaderin cilvesi” denir hani… Bazen bu tür esneklikleri de ya da sapmaları da; aşırı ciddiye almadan, daha yapıcı bir gözle görebilmemiz gerekebiliyor.

Zarı attığınızda kaç kaç geleceğindeki şans payı ile o masada uyguladığınız matematik gibi mi?

Evet (gülüyor). Kumarın sonunda hep Casino kazanır ama!

(Oyun, Filiz Elasu, Destek Yayınevi, 331 s.)

SEZA ÖZDEMİR

Bu röportaj 23 Kasım 2012 tarihinde Aydınlık Kitap’ta yayınlanmıştır.

Yorum bırakın