“Çok Katmanlı Bir Roman: Oyun” – Duygu Altın – Varlık Dergisi – Temmuz 2014

varlı dergisi

Oyun, Filiz Elasu’nun ilk romanı. Destek Yayınevi’nden çıkan roman, çok katmanlı yapısıyla toplumumuzdaki   sosyal, siyasal, ekonomik yapıya eleştiriler yöneltirken,  felsefi okumalara da açık. Üstelik tüm bu eleştirel ve felsefi yaklaşım kurgunun içine çok güzel serpiştirilmiş. Böylece yazar, büyük söylemlere gerek duymadan, romanının dokusunu zedelemeden, okurundan beklediği ufak dikkatlerle hayatın içindeki konuları farklı bir bakış açısıyla yeniden ele alıyor.

Oyun’da olaylar başlangıçta İstanbul ve daha sonra karakterlerin şehir değiştirmeleriyle Marmaris’te bir Casino’da geçiyor. Romanın ismiyle uyumlu mekân olan Casino, tesadüfî seçilmiş bir mekân değil.  Amerikancı politikaların ve bu politikalarla uyumlu olan, ülkemizde ekonomide daha çok yansımalarını takip ettiğimiz yaklaşımlara işaret ediyor. Özellikle neo-libarelci görüşlere… Karakterler de casino çevçevesinde bir araya geliyor: Semra, Melahat, Alan, Uğur…  Fakat yazar, anlatımın merkezine Semra’yı koymayı tercih etmiş. Yazarın, Semra’yı öne çıkarmasının nedeni, Semra’nın yenidünya düzeninin bizlere empoze etmeye çalıştığı yaşam, düşünüş tarzına bir şekilde karşı çıkması. Bunun için mücadele etmesi.

Üniversiten mezun olduktan sonra, Semra tecrübe edinmek, yabancı dilini geliştirmek için casinoda kuripiyer olarak çalışmaktadır. Fakat müdürü Alan’ın sırf işine devam edebilmesi için onu cinsel yönden baskı altına almasına daha fazla dayanamaz, istifa eder. Talat ile olan ilişkisi de sona erince, Semra hızlı bir kararla Marmaris’teki casinoya geçme kararı alır. Roman boyunca Semra’nın özgürlüğünden, yaşamından taviz vermek istememesinin mücadelesine tanıklık ederiz.  Yazar, burada çok önemli bir şey yapar. Demokratik söylemlerin tersine, daralan/ daraltılan yaşamlarımıza dikkat çeker. Kadına toplumumuzda  sürekli cinselliği üzerinden uygulanan baskıların en güzel örneğini Topal ve Semra karşılaşmasında ortaya koyar. Üstelik bu baskı iştedir, ilişkilerdedir, sokaktadır. Kısacası her yerdedir. Kadını sürekli izler, takip eder. Roman boyunca dış ses olarak yer alan Topal’ın yaptığı gibi bir gün toplum içinde kadına cezasını vermek üzere de ortaya çıkar.

Semra karakterinin zıttı olarak Melahat’da ise farklı bir kadın profiliyle yüz yüze geliriz.  Melahat üniversiteden mezun değildir fakat hayatın içinde çıkarları doğrultusunda nasıl davranması gerektiğini öğrenen insanlara has bir donanıma sahiptir. Toplum içinde “yaşam üniversitesinden” mezun olanlardandır.  Casino’da Semra’dan daha çok sevilir, sözü geçer. Çıkarları doğrultusunda -nefret etse de- annesinin babasını aldatmasına göz yumar hatta onunla birlik olur ve yaşamını değiştirir. Aniden evlendiği eşinden şiddet görmesine rağmen eşiyle tekrar barışır ve bu süreçte Uğur’la olmaktan da çekinmez. Çünkü Marmaris’te Semrayla takıldığı için toplumda “adı çıkmıştır” ve evlilik ona kendini temize çıkarma fırsatı tanır. Ayrıca gizlice eşini aldatmaya da devam edebilecektir. Tüm bunlar saf çıkarcılık olarak adlandırılan, aslında toplumumuzun genelinde hâkim olmaya başlayan görüşe çok güzel örnektir. Tüm değerleri, kurumları kendi isteklerimize göre uydurmak. İçini boşaltmak, değersizleştirmek.

Yazar, Semra ve Melahat etrafında, ilişkiler, cinsellik, evlilik gibi kavramları sorgular/sorgulatır.  Ayrıca çevremizde Semra kadar özgür olmaya çalışan modern kadınların aslında kimi zaman geleneksel görüşü, orta sınıf anlayışını yansıtan Melahat’tan izler taşımasına şaşırırız. Hatta bu kendimiz bile olabiliriz. Toplumumuzun kadın bilincine kodladıklarının sonucu.

Çok canlı çizilen karakterlerden biri de Uğur’dur. Marmaris’teki casinonun müdürü olan Uğur, bencil  olduğu kadar, cinselliğe aşırı düşkündür. O kadar ki kız arkadaşından zorla denecek bir tavırla çocuk sahibi olmak isteyecek kadar da fütursuzdur.  Bu tavrına rağmen, Semra hakkında, casino önünde erkek arkadaşıyla öpüştüğü için işten bir süre uzaklaştırma kararı verebilmektedir.  Üstelik bunu kendi görmediği halde…   Yazarın karakterleri çok canlı ve özenle oluşturmuş olması, romanı sadece sınıfsal farklılıkları yansıtması bakımından bile dikkat çekici yapıyor. Ayrıca karakterler çevresinde çizilen bu paradoksal tavırlar, içinde bulunduğumuz arada kalmışlığın somut hali. Ne doğulu, ne de batılı… Şekilci değişimlerden fikirsel değişimlere geçememiş toplumların acılı, sancılı kaderi.

Filiz Elasu’nun ekonomi, felsefe alanlarında eğitim  görmüş olması romanın çok katmanlı yapısını açıklıyor. Yazar, sosyoloji, ekonomi, psikoloji ve felsefeyi kurgusunda başarıyla iç içe geçirmiş. 1980 yıllardan günümüze kadar uygulanan Amerikan rüyasının, kişiler üzerindeki etkilerini ele alan yazar, özgürlükçü söylemlerin aslında içi boşaltılmış argümanlardan başka hiçbir şey olmadığını anlatıyor, gösteriyor. Tam tersi, sürekli bir dış ses- ki romanda Topal- bizlere yön vermek için tasarlanmış. Düşüncelerimizi ele geçirmeye, sisteme uymayanlarıysa cezalandırmaktan ve toplumdan soyutlamaktan çekinmiyor. G. Orwell’ın “Big Brother”ı geliyor akla. Tek tip insan… Tek tip düşünce. Dünya edebiyatında global ekonomi-kültür sorunsalı geçmişten günümüze sorgulanmaya, sonuçları üzerine tahminler yürüterek kurgular yazılmaya devam ediyor. Oyun romanına da böyle bakılabilir, fakat Oyun, tahminlerden öte, hayatımızın içinden. Bu yüzden her karakterde bizi yansıtan şeyler var. Olaylar bizlere hiç yabancı değil. Çoğumuzun günlük yaşamda maruz kaldığı baskılar, sorunlar… Bu sebeple Oyun, bizleri anlatırken, işlediği konuyla da aslında evrensel bir boyutu yakalamış durumda.

Akıcı anlatımı, özenli betimlemeleriyle Oyun, çevremizi yeniden sorgulayacağımız hatta kimi zaman kendimizi anımsattığı için eleştirilerimizi iç dünyamıza yönelteceğimiz bir roman. Bazen birilerinin rüyası bir başkasının çöküşünü hazırlayabiliyor. Yaşamda oyunlar için zarlar atılırken, mutlaka daha iyi bir yaşam için, özgürlük için mücadele eden insanlar olacaktır… Tıpkı Semra gibi.

“Oyun” hakkında Duygu Altın’ın kaleme aldığı bu yazı Varlık Dergisi’nin Temmuz 2014 sayısında yayınlanmıştır.

Yorum bırakın