Anneler, TRT Çocuk’ta Reklam İstemiyor!


Geçtiğimiz ay Başbakan Tayyip Erdoğan, “Demokratik Açılım Süreci ve Milli birlik ve Kardeşlik Projesi” kapsamında sivil toplum kuruluşlarının kadın temsilcileriyle Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisinde bir araya geldi. TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Aynur Bektaş, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Caroline Koç, Demet Sabancı Çetindoğan, Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ve Başbakanımızın kızı Sümeyye Erdoğan gibi isimlerin Türkiye kadınlarını ve annelerini ne kadar temsil ettiği ayrı bir yazı konusu olsa da, bu kadın açılımı toplantısında Başbakanımız, Kürt meselesi üzerinden annelerin acısına değindi ve “Anneliğin siyaseti yoktur, anneliğin ideolojisi yoktur, anneliğin sağcılığı, solculuğu yoktur!” şeklinde bir cümle etti. Güzel, hoş…Bu cümleyi biraz açalım ve buradan, gündemi değiştirip biraz siyaset yapalım diyorum.

Annelik, bütün dünya kadınları için aynı biyolojik sürece tabiyse ve bir annenin çocuğunu kaybettiğinde hissettiği şey (acı denen duygu), benzer şekillerde bütün anneler tarafından tecrübe ediliyorsa, basit bir mantıki çıkarımla, annelerin acısının evrensel olduğu sonucuna varırız (3. sayfa haberlerini okuduğunuzu biliyorum, istisnalar kaideyi bozmaz diyoruz). Buradan hareketle, Başbakanımızın, doğru bir “teorem” dile getirdiğini kabul ediyor, ancak bunun sadece “acı” noktasında “doğruluk” taşıdığını, bunun dışındaki durumlar için tam da aksinin geçerli olduğunu iddia ediyorum! Kısaca, insan doğasının ve dolayısıyla annelerin içgüdülerinin ‘acı yaşamak’ değil, özellikle çocukları için “acıyı önlemek”, yaşamı en iyi şekliyle “muhafaza etmek” üzerine kurulmuş olduğunu ve bu yüzden, acıyı önleyebilmek için şartları dahilinde devamlı seçim yapan annelerin, herkes gibi, politik olduğu, hatta politik olması gerektiğini söylüyorum!

Köken olarak Yunanca’dan gelen, hatta antik çağda, ülkemiz topraklarında bulunan kimi amfi-tiyatrolarda dersler vermiş ünlü filozof Aristoteles’e dayandırılan kelime “politika”, devlet işleri, devlet yönetim sanatı, iktidar ilişkileri anlamına geliyor (Siyaset ise aynı kavramın bize Farsça’dan geçmiş olanı). Siyaset yapmak ya da politik olmak ise, devlet işleri,yönetimi üzerine söz söylemek, bu işlere, kısaca, bulaşmak demek oluyor. İnsanlık tarihinin, kadının siyaset alanındaki varlığı konusunda farklı evrelerden geçtiğini, mesela patriyarkal sistemde, anneliğin doğal, sağı solu olmayan, siyaset yapmayan, erkek egemen ideolojinin biyolojik bebek yapma makinası olarak görüldüğünü, kadına annelik dışında bir kimliğin ve kişiliğin inkâr edildiğini biliyoruz. Başbakanımızın arada bir kadınlara yönelik söylem ve tavsiyelerde bulunduğunu (3 çocuk), türban, içki, kadının yeri (evi) gibi konularda partisinin de “Muhafazakar-demokrat” kimliğe uygun söylem ve eylemlere giriştiğini göz önüne alarak, patriyarkal bir bakış açısına sahip olduğu kanısına varabiliriz. Ancak, toplumun (kimi) kadın temsilcileriyle buluşarak “demokratik açılımı” değerlendiren ve önerileri dinleyen Başbakanımızın, bu eylemiyle, fiilen patriyarkal bakış açısına uygun davranmadığını da düşünebiliriz. Bu çelişkiden yola çıkarak, bendeniz, bu toplumun o toplantıya davet edilmeyen, ancak talepleri bir o kadar geçerli olan kadınları ve çocuklarının akıl-ruh ve fiziksel sağlığı açısından endişe duyan anneleri adına devletimizi yönetenlere seslenmek ve devlet işleri (TRT) hakkında siyaset yapmak istiyorum.

“Sayın Başbakanımız ve TRT yöneticileri, TRT’nin ülkemiz çocukları için 2008’de yayına başlattığı TRT Çocuk kanalı’nın iyi bir insiyatif olduğunu, hatta geç bile kalınmış olduğunu belirtmek isterim. Ne yazık ki, bu kanalda her gün, tüm yayın süresince, her 30 dakikada bir, 1 ile 3 dakikalık sürelerde yayınlanmakta olan “reklamlar”, hem çocuklarımızın sağlığı ve geleceği için tehlikeli, hem de bundan dolayı Anayasamıza ve sizin aileye, toplumsal değerlere önem verdiğini iddia eden parti ilkelerinize aykırıdır! Bir devlet kurumu olan ve biz ülke vatandaşlarının doğrudan katkısıyla desteklenen (elektrik faturaları-bandrol ücretleri) TRT’nin çocuk kanalı TRT Çocuk’ta yayınlanan reklamların, derhal ve tamamiyle durdurulması gerekmektedir.”

Ülkemizin bütün annelerini (babalar da katılabilir) yukarıdaki paragrafı kopya ederek Başbakanlık, RTÜK, TRT, TRTÇocuk gibi kurumlardan en az birine e-posta, posta veya telefon ile (hatta şahsen) iletmeye çağırıyorum.

Anayasa’nın133.maddesi ve 2954 sayılı Türkiye Radyo Televizyon Kanunu uyarınca TRT yayınlarının tarafsız olması ve aynı kanunun 5. maddesi, (h) fıkrasınca: “toplumun beden ve ruh sağlığına zarar verecek hususlara yer vermemek,” (i) fıkrasınca: “karamsarlık, umutsuzluk, kargaşa, dehşet, saldırganlık gibi olumsuz duygular uyandırmak ve telkin etmek amacına yönelik yayın yapmamak” (m) fıkrasınca: “kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın  yapmak; tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç veya  düşüncenin menfaatlerine alet olmamak” durumundadır.

Özellikle büyük şehirlerde, zor koşullarda çalışan anne-babaların, oyun alanlarını arabalara, alış-veriş merkezlerine ve müteahhit firmalarına kaptırmış apartman çocuklarının, neredeyse doğdukları günden itibaren en büyük eğlence kaynağı olarak televizyon seyretmekten başka şansı yoksa; ve baktıkları ekranda (özel televizyon kanallarının rezilliğine değinmiyorum), her yarım saatte bir diğer programlara nazaran daha gürültülü, hızlı ve içinde diğer çocukların kullanıldığı reklamları görüyorlarsa, masum beyinlerine sokulan imajlar, markalar, ürünler yüzünden beden ve ruh sağlıklarının etkilenmemesi düşünülebilir mi? Bedensel ve zihinsel gelişimin dorukta olduğu küçük insanların kişiliklerinin, duygusal dünyalarının her yarım saatte bir gördükleri, çukulata, dondurma, oyuncak reklamlarından etkilenmemesi, onları edinmek için istek duymaması, isteği gerçekleştikçe başka şeyler isteyerek doyumsuz bireylere dönüşmemesi; isteği gerçekleşmeyince üzüntü, karamsarlık ve saldırganlık duymaması mümkün olabilir mi? Ülkemizin geleceği, yarınlarımızın teminatı çocuklarımızın beyinlerini, arzularını daha kundaktayken ele geçirmek, kendi ürünlerini, markalarını onların kafalarına çivilemek ve onları birer tüketiciye dönüştürmek amacındaki şirketler, reklam firmaları belirli bir çıkar çevresini, bir menfaat grubunu teşkil etmiyor olabilir mi?

Her gün dünyanın sanayileşmiş ülkelerinden, Batı’dan, bilhassa Amerika’dan tüketim kültürünün toplum sağlığı üzerindeki negatif etkileri üzerine haberler, çarşaf gibi gazetelerimizde yayınlanırken; televizyon, reklam, sağlıksız beslenme ve obezite arasındaki doğrudan ilişki üzerine çalışma sonuçları tüm dünya hükümetlerini alarma geçirirken, bunları göz ardı ederek, devletin çocuk kanalında reklamlara izin verilmesi topluma karşı bir suçtur! Tüm anneleri bu suça iştiraki reddetmeye ve çocuklarının sağlığı ve geleceği için siyaset yapmaya çağırıyorum!

Teori her zaman birileri ve bir amaç içindir!” Robert W. Cox

“Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesini” imzalayan hükümetimiz, maalesef, çocuklara yönelik reklamlar konusunda sadece minimumu gerçekleştirmiştir. Halbuki İsveç, Norveç gibi ülkelerde çocuklara yönelik reklamlar tamamiyle yasak; İngiltere, Yunanistan, Danimarka, Belçika gibi ülkelerde ise sınırlıdır. Mesela, İngiltere’de devlet kanallarında (BBC) reklam göremezsiniz (çocuk kanalı dahil), diğer özel televizyonlarda ise çocuklara yönelik reklamın nasıl, ne kadar, ne zaman yapılacağı sıkı mevzuata tabi, hatta, bu bile şu an tartışılmakta. Çünkü yeni bir araştırmaya göre, İskoç çocukların obezite sorununun en büyük nedenlerinden birinin, televizyonda seyrettikleri abur cubur reklamları olduğu kanıtlanmış durumda.

Avusturalya, İsveç ve İngiltere’den bilimkişilerinin yaptığı araştırmaya göre, televizyon reklamlarının çocukların yeme alışkanlığı üzerindeki etkisi, özellikle 6-11 yaş grubu için, çok fazla. 2007 yılında, İngiltere ve İskoçya’da, çocuk programları sırasında abur cubur reklamları yasaklanmış olsa da, çocukların anne-babalarıyla iken, yetişkin televizyonunda izledikleri reklamlardan etkilendiği ve sağlıksız yeme alışkanlığı edindiği anlaşılmış. İşte bu yüzden İskoçya’da reklamların tamamiyle yasaklanmasının çocuklar arasındaki obesite oranını %14 azaltacağı öngörülüyor ve karar ciddi olarak masaya yatırılmış durumda. (Herald Scotland / 14.06. 2010) Türkiye’de ise, AC Nielsen tarafından, kentsel kesimi temsil eden 2000 hanede yapılan bir araştırmada çocuklarıyla alışveriş yapan ailelerin %82’si çocuklarının isteklerine göre tüketim miktarlarının arttığını söylemiş. Yani, ailelerin tüketimi çocukların tercihine göre şekilleniyor ve tabii, çocukları etkilemenin kolaylığı reklam şirketleri tarafindan çok iyi biliniyor. (Nesrin Tan Akbulut, Bianet, 2005) Mesela, Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, 36 aylık bir bebek 100 kadar markayı tanıyabiliyor.

Avrupa Çerez Üreticileri Birliği (The European Snack Association/ESA), Avrupa Birliği’nin başlattığı konuyla ilgili bir insiyatife imza atarak, bundan sonra 12 yaş altı çocuklara yönelik olarak basın, televizyon ve İnternet üzerinden reklam yapmayacağını ve 2011 tarihinden itibaren de üye ülkelerin denetimine tâbi olacağını kabul etmiş durumda. Avrupa Birliğinin başlattığı insiyatifle, Aralık 2007’de dünyanın en büyük 11 abur cubur üreticisi şirket, 2008’in sonundan itibaren televizyon ve basında 12 yaş altı çocukları hedef alan reklamlara son vereceklerini taahhüt etmişlerdi. Bu şirketler arasında Burger King, Coca-Cola, Danone, Ferrero, General Mills, Kellogg, Mars, Nestle, Unilever, Kraft Foods ve Pepsi Cola var. Avrupa’da ESA’ya göre bu büyük şirketler taahhütlerini %99.8’lik bir başarıyla yerine getirirken, aynı şirketlerin reklamlarının bizim televizyonlarımızda, özellikle devlet televizyonu TRT’Çocuk’da 100% başarıyla yayınlanıyor olmasına ne demeli? (www.foodandrinkeurope.com/Jane Byrne, 27 Nisan 2010)

Türkiye’de radyo ve televizyon yayınlarını denetlemekle yetkili, Radyo, Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’ün reklamla ilgili yönetmeliğinin 7. maddesine göre “Onbeş yaş ve daha küçük yaştaki kişilere yönelik ve bu kişilerin tüketebileceği ürünleri ve hizmetleri kapsayan reklamlar çocuklara yönelik reklamlardır. Çocuklara yönelik ya da içersinde çocukların kullanıldığu reklamlarda onların fiziksel, duygusal, zihinsel, toplumsal gelişim özelliklerini olumsuz etkileyebilecek unsurlar bulundurulamaz!” Özerk bir kurum olması gereken RTÜK’ün, son yıllarda epey zarar görmüş olan itibarını, bu konuda yapacakları ile kazanmasını dilerken, başka ülkelerde Tüketici dernekleri, Reklam Özdenetim Kurulu gibi bağımsız kuruluşların da bu konuda çalıştığını görüyoruz. Ülkemizdeki Reklam Özdenetim Kurulu (RÖK) Reklamverenler Derneği, Reklamcılar Derneği ve Uluslaraası Reklamcılık Derneğince oluşturulmuş ve Uluslararası Reklam Uygulama esaslarını Türkiye’de uygulamaya koymak için oluşturulmuş bir organizasyon. Daha çok reklam veren ve alanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözmeye yarıyor gibi görünen dernek, 28 kişiden oluşuyor ve içinde Doğan Online, Unilever, Procter & Gamble, Yapı Kredi Bankası, ATV, Milliyet, TRT, Turkcell, Bilgi Üniversitesi, Zaman, İstanbul Barosu, Teknosa gibi kuruluşların temsilcileri var. (www.rok.org.tr)

Şikayetinizi iletebileceğiniz e-posta adresleri:

TRT: aktifhat@trt.net.tr

RTÜK: http://www.rtuk.org.tr   anasayfadaki ‘Görüşleriniz/Önerileriniz’ kutusuna tıklayıp istenen bölümü doldurabilirsiniz.

TRTÇocuk: http://www.trt.net.tr/trtcocuk  buradaki ‘iletişim’ bölümünün üzerine tıklayın

BAŞBAKANLIK: bimer@basbakanlik.gov.tr

Bu makale Yeni Harman’ın Ağustos 2010 sayısında yayınlanmıştır. Copyrights@FilizElasu

8 responses to “Anneler, TRT Çocuk’ta Reklam İstemiyor!

  1. Türkülerin mekanı Muhabbet türküleri blogumuza bekleriz..

    http://turku-gunes.blogspot.com/
    You may use these HTML tags and attributes:

          
    

    Beğen

  2. şikayet bildirimlerinizden bir ses çıktı mı? Ağustostan beri hiçbir şey değişmediğine göre şikayet etmek de pek bir işe yaramamışa benziyor. Acil başka bir şeyler yapmalı. benim gibi düşünen bir grup anne var ve neler yapabileceğimiz üzerine konuşuyoruz şimdilik…

    Beğen

    • Teşekkürler, ciddiye alıp cevap verdiğiniz ve de, varsayıyorum, şikayette bulunduğunuz için! Şikayetler çok olsa,eminim işe yarar, en azından, daha geniş bir medyanın dikkate almasına! Ancak, gündemi habire değişen ülkemizde, tabii ki son derece önemli meselelerle, bu tür konular ikincil veya önemsiz görülmekte, ben öyle olduğunu düşünmesem de… Dolayısıyla birilerini harekete geçirmek ve ciddiye alınacak bir takım eylemlerde, etkinliklerde bulunmak çok daha güç olmakta… Mesela, bu makale üzerinden ve bu konuda, sivil toplum örgütlerinin, partilerin kadın ve aile kollarının ya da bir-iki avukatın hareket geçmesi, en azından TRT’yi kamu sağlığı açısından hukuk önünde sorgulaması beklenirdi!

      Neyse, aslında yapılacak çok şey var, yalnız tek kişiyle olmuyor!
      Görüşelim…

      Beğen

  3. Hiç haberim olmamıştı bu girişiminizden. Şimdi Montessori grubu sayesinde haberdar oldum. Ben de destek olmak istiyorum. Blogumda da yazacağım.

    Beğen

  4. İyi günler, blogumda blogunuzdan bahsettim. Yazdıklarınıza tamamiyle katılıyorum. Çocuklarımızın iradesi üzerinden kazanç elde etmeye çalışmanın çok aşağılık bir yöntem olduğunu, ve bizi medeni bir topluma götürmediğini düşünüyorum. Bunun ve bu tür yaklaşımların hükümetin çocukların gelişimi hakkındaki vizyonu olmamasını temenni ediyorum. Onları ticari obje olarak gören, ve iradelerini para’ya karşı koruyamayan bu sistemi reddediyorum…Saygılar

    http://blog.radikal.com.tr/Blog/yorumlu-yorum

    Liked by 1 kişi

  5. Geri bildirim: TRT Çocuk’ta niye reklam var? | Medya | Yudum.Net

Yorum bırakın