“GEZİ APARTMANI’NDAKİ ZOMBİLER” – Erdal Emre

7b242e26-f3c4-41cc-bb96-0ee45d2b5f25

Yüzleşmek son yılların moda kavramlarından. Neredeyse tüm siyasetçiler ya da toplumsal kesimler bir yüzleşmeden bahsediyor. Ancak bu yüzleşmeyi herkes “karşı taraf”tan talep ediyor. Böyle olunca yüzleşme gibi “kendine dönük” bir durum, karşı taraftan gelen bir dayatmaya dönüşüyor.

KORKU, KORKULARIMIZ

Filiz Elasu, ikinci romanı “Gezi Apartmanı”nda bir yüzleşme kitabıyla karşımızda. Kitap daha açılış cümlesinde varoluşsal bir yüzleşmeyle başlıyor: “Mezar taşını gördüm ‘Yaşamın’ üzerinde ‘Korku’ yazıyordu.”

Korku…

Mezar taşında yazan korkuyu kitabın açış cümlesi olarak beynimize etiketleyen yazar, roman boyunca bu korkuyu alttan alta sürdürüyor. Bir zombiyi öldürmek için kafasının içindekini çıkarmak,  apartman boşluğundaki karanlık, birden bire ayaklarımıza dolanan kedi, kanser olma ihtimali, apartmanın bordum katında çıkan insan iskeleti…

***

NEDEN GEZİ APARTMANI?

Filiz Elasu , “Gezi Apartmanı” ismini tercih ederek bir yazarın alabileceği riski azami boyutlarda üstlenmiş. Hemen belirtelim, bu romanda Gezi Direnişi veya Gezi’de yaşanan olaylar anlatılmamaktadır.

O halde?

İşte yazar riski tam bu noktada alıyor. 31 Mayıs 2013’ten sonra “Gezi” isminin artık bir marka olduğu ve neyi anlattığı belli. Bunun farkında olan yazar roman boyunca ve bittikten sonra “Acaba bu kitabın ismi neden Gezi Apartmanı?” diye düşünmeye sevk etmek  istiyor okuru. Bu düşünme faaliyetinde belli bir  sonuca ulaşacağına inandığı okuru gözeterek yazmış romanı. Daha doğrusu bu sorunun yanıtını okura bırakmış, kendisi keşfedilmesi gereken gizli bir anlam yüklememiş kitabın sayfaları arasına.

ANNELİK KARİYERİ

İzninizle kendimi de yazarın gözettiği bu ayrıcalıklı okur kategorisine dahil ederek düşünme ve yüzleşme faaliyetimi başlatıyorum.

Sacide “kariyerinin en üst mertebesine” ulaşmış iki çocuklu bir kadındır. Yani annedir. Almanya’dan yeni dönmüş, Gezi Apartmanı’nda yeni satın aldıkları daireye taşınmış. Resim yapmak istemektedir ancak apartman ve kent yaşamı Sacide’yi bir zombiye dönüştürmüştür.

Yazar, özellikle modern insanın günlük yaşamdaki korkularını, karakterlerin ev-apartman yaşamı üzerinden başarıyla anlatmaktadır:

“Duvarın beyaz boyası kabarmış, sanki bir çıban gibi , tüm irini, iltihabı ucunda toplamış iri bir yanardağ misali, dokunsa patlayacak bir şişlik oluşturmuştu.  “O kadar para saydık!” Elinde olmadan tekrarladı Sacide. İçini dolduran korkuyla ürperdi. Endişeyle, kapının etrafını, kapının bulunduğu koridorun süpürgeliklerini, sonra  L şeklindeki koridorun öbür ucunu inceledi. Sanki elinde mercekle bir şeyleri inceleyen bir bilim  adamıydı.”

Tabii orta sınıfların sadece mülkiyet ile ilgili ya da konformist korkuları yok. Esasında orta sınıf, yaşam alanını genişletip güvenlik çemberini sağlamlaştırmak isterken korkuları daha da artmaktadır. Şeriat korkusu, bölünme korkusu gibi Türkiye’nin devlet sisteminin kılcal damlarlarına sinmiş korkuları da roman karakterleri üzerinden Gezi Apartmanı’nın ev sohbetlerine taşıyor, Elasu.

ORTA SINIFIN ORTASINDAKİ KAPICI

Romanın ikinci önemli karakteri ise kapıcı Yusuf.

Orta sınıf yaşam biçiminin içinde, apartmanın bodrum katında  aklının bir yanı köyde, akrabalarında ve emekli olduktan sonra çekip memleketine gitmekte olan Yusuf. Milyonlarca Yusuf gibi o da kendisini,  yaşamının büyük bölümünü geçirdiği, ailesini geçindirdiği, çocuklarını büyüttüğü bu kente ait hissedemiyor. Sınıf çelişkisine kültürel farklılıklar eşlik edince zamanla çelişkinin açısı daha da açılmaktadır. Giderek kentleşmeye uyum sağlaması gereken Yusuf, zaman geçtikçe yüzünü daha fazla köye dönmektedir:

“Çalıştığım ilk günden beri burnumdan getirdiler. Benim kızım burada doğdu. Biri de çıkıp tebrik etmedi, “hayırlı olsun” deyip kapımı çalmadı. Gördün işte. Birkaç ay önce ameliyat oldum, ölümden döndüm. İnan senden başka bir kişi çıkıp da ziyarete gelmedi. Bir Esma abla, bir de Ahmet Abi telefon etti, “geçmiş olsun” dedi o kadar.  Görüyorsun, tuvaletimizi lağım bastı, o kadar masraf ettim cebimden, hala ödemediler. Artık canıma tak etti. Emekliliğimi bekliyorum. Bir emekli olayım, bir gün durmam burada. Bu şehirde insanlık yok abla. Ne bu şehirde, ne de bu apartmanda.”

Günlük yaşamımızın sıradan görünen ancak zamanımızın da büyük bölümünü ayırdığımız olayları, işleri, ilişkileri ayrıntılarıyla anlatan yazar bizi usul usul kente, apartmana, evlerin iç odalarına, pencere dedikodularına, merdiven boşluklarına sinmiş “mikro faşizmin” içine çekiyor.

YA GEZİ DIŞINDAKİ YAŞAM?

Gezi’yi analiz eden bir çok kalem erbabı bunun bir “orta sınıf” ayaklanması olduğunu belirtiyor. Filiz Elasu’nun romanı da  tam bu noktada Gezi ile kesişiyor. Kitabın en temel özelliği bir orta sınıf eleştirisi yapıyor olması. Gezi’ye destek veren orta sınıfın, Gezi dışındaki yaşamını tartışmaya açıyor. Gezi’de hepimiz faşizme, baskılara, yaşam biçimine müdahalelere, başkasının özgürlük alanına girmeye karşıydık. Peki ya mahallemiz, apartmanımız, evimizdeki halimiz, ahvalimiz nedir? Gezi’de siyasal faşizme isyan ettik peki ya yaşamımızdaki mikro faşizmi ne yapacağız?

Bu noktada daha net bir cümle karabiliriz Gezi Apartmanı ile ilgili. “Gezi’ sonuna kadar meşru, haklı ve güzel bir ayaklanmaydı. Peki  Gezi’ye destek veren toplumsal kesimlerin bu ülkedeki bir çok talebe, hak arayışına, itiraza bakışı nedir? Mesela Gezi’ye destek veren  semtindeki orta sınıf mensubu bir abimiz, ablamız Kürtlerin taleplerini nasıl karşılıyor? Alevileri ne kadar tanıyor?

Bu ülkedeki diğer toplumsal , kültürel, inanç gruplarını ne kadar biliyor ve en önemlisi empati yapabiliyor mu?

Bu noktada tekrar bu yazının ve kitabın başına dönelim, yüzleşmeye…

Kitabın arka kapağında  beşeri yüzlemelere dair şu cümleler var:

Hepimiz apartmanda yaşıyoruz.

Hepimiz çalışıyoruz.

Hiç birimiz bir ağaca zarar gelsin istemeyiz.

Hiç birimiz istemeyiz haksızlık etmeyi.

Kimse olay olduğunda orada değildi.

Kimse işlemedi cinayeti.

Yüzleşmeye hazır mısınız?

***

Orta sınıf , Y kuşağı her neyse…Gezi’deki temel itiraz kapıcı Yusuf’un aynen Gezi Apartmanı’nda olduğu gibi binanın üçüncü katından, öfkeden kıpkırmızı kesilmiş yüzünü gösteren çatık kaşlı sert adama bağırmasıydı:

“Sen kim oluyorsun da bana böyle sesleniyorsun? Kapıcı filan diyerek… Kime hesap soruyorsun sen? Defol git lan!

Erdal Emre

12 Şubat 2015 – Yön Radyo Haber Sitesi

Bu yazının daha kısa bir versiyonu, Evrensel Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

http://www.yonhaber.com/kultur-sanat/gez-apartmanndak-zombler

Yorum bırakın