Dünya Kadınlar Tarafından Yönetilseydi…

Her anneler gününde “cennetin anaların ayağı altında” olduğunu iddia edenler, acaba anaların ayakları altındaki kaldırım bozuntularını neden fark etmezler ve düzeltilmesi için uğraşmazlar? İstanbul’un tüm semtlerini şöyle bir dolaşın ve bebek arabalı annelerin yaşadıklarını bir gözlemleyin, kaldırımlarda yürüyebilmek için birer akrobat olması gereken vatandaşlarımızın neden caddelerde ya da arabaların arasında ölümle pençeleşerek yürümeyi seçtiğini anlamak hiç de zor olmayacaktır. Bir anne olarak cenneti bilemem ama ülkemiz yol ve kaldırımlarının biz annelerden ziyade, erkeklerimizin araba tekerlerinin altında olduğunu kesinlikle iddia ediyorum.

Örneğin, her gün önünden geçtiğim, daha doğrusu geçemediğim, mahallemizin yakınındaki marketin sahibi, arabasını önündeki kaldırıma park edip yayaların geçmesini tamamıyle engellemekte herhangi bir sorun görmüyor. Arabaların erkekler için, özellikle bizim ülkemizin erkekleri için, ne kadar önem arzettiği malum. Psikanalize girmeye gerek görmüyorum. Ancak, dükkanının önündeki yaya kaldırımını arabasının emrine amade edilmiş görecek kadar erkek olanlar, birer tıp vakası olsa gerek diye düşünüyorum.Tüm cadde boyunca yolu ve yaya kaldırımını ayıran yepyeni, daha altı aylık bile ömrü olmayan demir babalar, nasılsa, tam da o marketin önünde kırılmış ve orası, etraftaki bazı açıkgöz esnafın araba park yeri haline gelmiş durumda. İçlerinde bebek arabalı annelerin, çocukların, yaşlıların olduğu yüzlerce, binlerce yayanın her gün o marketin önüne gelince kaldırımı bırakıp mecburen, devamlı taşıtların geçtiği caddeye çıkıp parkedilmiş arabanın etrafından dolanmak zorunda kalması, bu insanları zerre kadar rahatsız etmiyor. Market sahibinin bu konuya dikkatini çekip, şikayet edenler yok değil, ancak benim gibi ilginç cevaplar aldıkları kesin. “Kaldırımı işgal ediyorsunuz, yasa var. Kaldırımlar arabalar için değil yayalar içindir!”  diyoruz. Dinlemiyor. “Size ne?” diyor hatta “Nereye park edeyim arabamı?” diye o şikayet ediyor ve  sonunda kızıyor. Bana, “Sen git, kocan gelsin!” diyor bir seferinde! “Geçemiyorum, her gün bebek arabasıyla, caddeye çıkmak zorunda kalıyorum, burası kaldırım!” dediğim bir günün sonunda  “Bak hala konuşuyor! Alırım ayağımın altına!” diye cevap veriyor! Ben de böylece, benim gibi çok konuşan annelerin yerinin cennet olmayıp neresi olduğunu bir daha anlamış oluyorum.

Ülkemizi ziyareti sırasında, “Dünya kadınlar tarafından yönetilseydi, bugün yaşadığımız sorunların çoğu olmazdı!” diyor Barack Obama, üniversite öğrencileriyle yaptığı o sohbetin bir yerinde. Haklı! Güzel sözler ediyor adam. İçten mi? Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanlığına, dünyadaki en yüksek politik mertebeye soyunup yarışı kazanan bir erkekten bahsediyoruz. Şüpheli. Ama olsun, yakışıklı ya! Tüm Amerikan başkanları gibi, Batı estetiğinin kafamıza kazılan kalıpları içerisinde, hem siyah hem de beyaz ırkın  güzel yanlarını almış, artist gibi bir adam. Başkanlık kariyerinin ardından Holywood’a nakil olsa şaşmayacağım. “Helal olsun!” deyip Türk kadınları adına bir artı koyuyorum hanesine.

Acaba diyorum, ülkemiz hakkında aldığı brifingler, gezdiği gördüğü yerler ve tanıştığı erkekler sonrasında mı böyle diyor, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit!” misali… Herhalde o çelik zırhlı, özel arabasının, uçağının penceresinden etrafa bakmış şehirlerimizin, yapılarımızın halini görünce öyle söylemiştir. Düşünün! En basitinden, son otuz-kırk yıldır ülkemizin mimari estetiğini üzerine vazife bilmiş olan bilimum yap-satçılarımız, müteahhitlerimiz, mimar-mühendislerimiz ve şehir plancılarımız erkek olmasa, kadın olsaydı, ülkemiz, şehirlerimiz, binalarımız farklı görünmez miydi? Hele kaldırımlarımız… Bütün şehirlerimizde, zengin-fakir tüm semtlerimizde kaldırımları yapanlar, tasarımını düşünenler ya da belediyelerde, ihaleleri almış şirketlerde bu işlerle uğraşanlar anneler, kadınlar olsaydı nasıl olurdu acaba kaldırımlarımız? Belediye başkanlarımız kadın olsaydı…

Söylediklerimin tutarlı olmayan yanları var, biliyorum. Nasıl olabilir? Margaret Thatcher’ların, Tansu Çiller’lerin, Imelda Marcus’ların yönetimde olduğu dünyaları da biliyoruz. Bir diğer kadın, üstelik anne olan bir kadın, Obama’nın sağ kolu şu an, onu da biliyoruz… Irak’ı işgal eden Amerikan ve İngiliz ordularında görev yapan kadınların, annelerin olduğunu biliyoruz. Başka annelerin çocuklarını öldürmek için eğitilmiş, profosyonel asker olan kadınlar… Ama olsun diyorum, istisnalar kaideyi bozmaz, ben açmaya ve uçmaya devam ediyorum. Kadınım ya!

Tüm bunları ne diye söylüyorum öyleyse? Spor olsun diye değil herhalde diyeceksiniz! Aslında tam da öyle! 1 Mayıs, Anneler günü, 19 Mayıs derken bu ülkedeki, daha doğrusu tüm dünyadaki asıl emekçileri, anneleri anmak amaç. Bir de geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz Türkan Saylan gibi kişilerin bu ülkeye verdiği emeğin hiç de yenilir yutulur cinsten olmadığını hatırlatmak… Ben şahsen, çocukların sıralar üzerinde türkü söyleyip felsefe yapmasını tercih etsem de, felsefe sonunda varılabilecek noktalar arasında “bale veya namaz” olabileceğini de kabul etmek gerek, diye düşünüyorum. Ancak, Türkan Saylan hakkında bazı medya kuruluşlarında ve internet sitelerinde yazılanların da tıpkı “Seni ayağımın altına alırım şimdi!” diyen erkeğinki gibi acizlik ve şiddet sergilediğini, ve tüm bu tutumlara karşı sığınabileceğimiz tek yerin, ülkenin adil ve eşitlikçi, kadının yanında olan etkin yasaları olabileceğinin altını çizmek…

Bu makale Yeni Harman Dergisi’nin Haziran 2009 sayısında yayınlanmıştır.    Copyrights Filiz Elasu

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s